top of page

Τέως

  • Yazarın fotoğrafı: Serdar Anıl
    Serdar Anıl
  • 11 dakika önce
  • 4 dakikada okunur
ree

Günün yükselmesiyle birlikte, martıların uzak çığlıkları sahile kadar ulaşıyordu. Adam bu sabah yalnız inmemişti kıyıya, kızını da almıştı yanına. Kumla denizin birleştiği ıslak çizgide yavaş yavaş yürürken yalın ayak, denizde taş sektirmeye çalışıyordu biraz öte tarafta ise kızı. Savaşçı geçmişinin derin izlerini taşıyan bağcıklı manda derisi ayakkabıları omzuna asılıydı bu sabah. Savaş bitmişti; çok kan akmış, çok ev yanmış ve çok fazla cana kıyılmıştı. Şimdi ise çıplak ayak kumun ve çakılların üzerinde yürürken; düşünceleri yarınlara, halkının geleceğine takılmıştı, çünkü o bir kraldı. Halkıyla birlikte yurtlarından sürülmüşler ve tanımadıkları topraklarda yeni bir hayat kurmaya çalışıyorlardı. O ise düşünüyordu...


Rüzgâr, denizin tuzunu taşıyordu dudaklarına. Gözleri ufukta, dağda, tepede, ormanda; kulakları tanrıların fısıltısında bir işaret arıyordu. Savaş öylesine ani başlamıştı ki, kahinlere bile danışamamıştı. Zaten sonucunda bu bir savaş değil; bir katliam ve bir sürgündü sonrasında. Kim isterdi ki evini, tarlasını, atalarının ve dostlarının mezarlarını bırakıp denizlere açılsın.


Yeni bir yurt arayışı, bitmeyecek kadar uzun sürmüştü. Ama bu sabah, içini dolduran bir umut vardı. Bir heyecan hissetmişti içinde, kızını da getirmişti sahile; oynasın, gülsün, yeni topraklara alışsın diye. Kendisi toprağın verimini, koyların güvenliğini, limanların elverişliliğini tartıyordu kafasında. Bir ara gözleri kızına takıldı; Küçük elleriyle taş üstüne taş koymaya çalışıyor, bir küçük kule yapıyordu. Sonra birden ona döndü kızı ve gözlerinin içine derin derin bakarak bir kelime fısıldadı; Τέως. Anlamı yoktu bu kelimenin. İrkildi adam, işte beklediği işaret buydu. Tanrılar kızının ağzıyla konuşmuşlardı. Atina kralı Kodros’un soyundan gelen Athamas kararını verdi işte o anda; arayış bitmişti. Yeni yurt burası ve kentin adı da Teos olacaktı.


Herkes olabildiklerince mutlu ve kurabildiklerince hayaller kurarak ilk kalıcı kulübelerini yaptılar. Kayalar taşındı, bağlar ekildi. Zamanla üzüm asmaları toprağa kök saldı, limanlar teknelerle doldu. Rüzgârın yönü, denizin sesi, ticaretin bereketiyle kent büyüdü. Şarapla, şarkıyla, kahkahayla yaşadı Teos. Pazarda diller karıştı, şenliklerde Dionysos’un adı yankılandı. Kadehler tokuştu, danslar sabahlara dek sürdü. Geçmişin acıları unutuldu zamanla.


Teos’un kuruluşu tek bir kişiye ya da tek bir efsaneye indirgenemez; sürgünler, acılar, göçler, umutlar ve denizden gelenlerin bir araya toplandığı bir hikayedir bu. Halkların sürgünleri, denizlerin bilinmeyene çağrısı ve tanrıların fısıltılarıyla burada öyküleşti. Sonrasında hem efsane ve hem de gerçeklikle örülmüş bir tarih yazıldı. Ve elbette Dionysos, O ki; Yunan mitolojisinin şarap, coşku, tiyatro ve doğurganlık tanrısı. Olimpos’un en keyifli, en karizmatik tanrılarından biriydi O, şehir ona adanmıştı.


Milat öncesi 1200 yıllarında başlayan Karanlık Çağ döneminden, kıta Yunanistan'ı nasibini fazlasıyla aldı, derinden sarsıldı bölge. Kuzeyden başlayan savaşçı Dor halkı dalgaları ve Akdeniz' den gelen Deniz Kavimleri saldırıları, Ege adalarına ve Anadolu kıyılarına doğru halkın büyük göçlerini tetikledi.


Dor’lar dalgalar halinde vurdular; insanlar evlerini, tanıdık topraklarını bırakıp doğuya, Ege adalarına ve Anadolu kıyılarına doğru yola çıktılar. Gemilerle, kayıklarla ve bazen de karadan ilerleyen küçük gruplar halinde gelenler, buralarda yeni yerleşimler kurdular. Bu göç dalgaları, yalnızca insanların bir yer değiştirmesi değildi; dillerin, zanaatların ve törelerin de göçüydü.


İlk büyük göç dalgasıyla Anadolu kıyıları yeni yerleşimcilerle tanıştı. İkinci büyük dalga ise Milat öncesi 8. ve 6. yüzyıllar arasında gerçekleşti. Teos, bu iki dalganın ortasında, Ege’nin bereketli kıyılarında kıymetli bir şehir kimliğindeydi. İyon birliği içinde yer alan Teos, Ege ticaretinin ve kültürel etkileşiminin merkezlerinden biri oldu. İki limanıyla sadece ticaret için elverişli olmakla kalmadı, aynı zamanda farklı dillerin, becerilerin ve dini uygulamaların da buluşma noktası oldu.


Kent; meydanları, sosyal buluşma alanları tiyatrosu, surları ve özellikle Dionysos’a adanmış görkemli tapınağıyla anıldı hep. Bu tapınak Anadolu’nun en büyüklerinden biriydi ve şenlikler, tiyatro oyunları, müzik ve şiir Dionysos şerefineydi ağırlıkla.


Binlerce yıl sonra birgün, bugünün Ege bölgesinin Seferihisar’ında bir tablet bulundu. MÖ 3. yüzyılın sonlarına tarihlenen bu yazıtta, Teosluların sanatçıları kentlerine davet ettikleri yazılıydı. Her birine vergiden muaf araziler vaat ediliyordu. Bu karar Dionysos tapınağına ve tiyatroya asılacaktı. Amaç açıktı; Dionysos’a adanan törenleri mükemelleştirmek, kentin kültürel bilinirliğini artırmak.


Böylece şairlerden, müzisyenlerden, tiyatroculardan oluşan bir birlik kuruldu. Bu birlik, yalnızca sanatı değil, tanrısal ibadet ve törensel uygulamalarını da taşıdı omuzlarında. Yazılı ayrıcalıklarla güçlendirilen bu yapı, sanatçıları kente bağladı; onlara ekonomik güvenlik, sosyal statü ve siyasal haklar sundu. Kısa vadede bu birlik Teos’u bir kültür kentine dönüştürdü. Dionysos festivalleriyle ünü yayıldı, kent canlandı; şairlerin, müzisyenlerin, oyuncuların sesi uzak köşelere dek ulaştı. Ancak zamanla, verilen bu ayrıcalıkların mali ve siyasal yükleri toplum içinde gerilim yaratır oldu bir diğer yandan. Teos, kültürel olarak parlak ancak sosyal dengeler adına karmaşık bir döneme girdi.


Şehir, Pers etkisinden Yunan isyanlarına, Büyük İskender’in seferlerinden Hellenistik rekabete ve nihayet Roma egemenliğine kadar büyük güçlerin gölgesi altında hep yeniden biçimlendi.Roma döneminde limanlar, ticaret yolları ve verimli topraklarla canlanan kentte; hamamlar, yollar ve yeni yapılar inşa edildi. Ancak deniz ticaret yollarının değişmesi, depremler, ekonomik dönüşümler kentin önemini zamanla azalttı ve bugünlere gelindi.


Teos’un kuruluşu, tek bir efsaneyle anlatılmamalıdır. Acılı insanların göçlerinin, mitolojik hikayelerin, ticaretin, sanatın ve sanatçının el ele yazdığı bir destandır bu. Bir kız çocuğunun ağzından dökülen anlamı bilinmeyen bir kelimeyle başlayan, tanrıların fısıltısıyla şekillenen; şarapla, şarkıyla, sanatla yaşayan bir kenttir, Teos. Ege’nin kıyısında bir umut, bir kültür ve bir tarihtir.


Bugün o topraklarda yürürken, rüzgârın taşıdığı tuzlu havada hâlâ Dionysos’un yankısı duyulur; taşlar, dalgalar ve rüzgâr, antik kentin öyküsünü fısıldar. Teos, bir kralın acılı umuduyla başlayan, bir kız çocuğunun fısıltısıyla kutsanan, sanatçıların ve tüccarların ellerinde şekillenen bir kenttir. Onun hikâyesi, denizlerin ötesinde umut arayan ve bulduğu toprakları yurt kabul edip kök salanların hikâyesidir.

Yorumlar


Bana Bir Mesaj Gönder, Düşüncelerini Bana Bildir

© 2025 Mühendisin Not Defteri. Wix tarafından güçlendirildi ve güvenli hale getirildi.

bottom of page