Evren Modelleri
- Serdar Anıl

- 12 Eyl
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 18 Eyl

Rahip tapınağın soğuk taş avlusunda ayakları çıplak, gözleri göğe dönük öylece duruyordu. Baktığı yıldızlarla bezeli karanlık, yeryüzünün üzerinde ışıl ışıl bir kubbeydi sanki. Elindeki lambanın titrek ışığında, kutsal ay tanrısı gölgeler arasında titriyor gibiydi. Yıldızların sonsuz yolculuğunu izledi. Gökteki uçsuz bucaksız düzen, toprağın çizgileriyle buluşuyor ve insan kalbi ile arasında görünmez bir köprü kuruyordu. O düşüncelerini daha da derinleştirdi; "Evren nefes alıp veren bir canlı ve insan ise bu koca düzenin ruhuna tutunmuş zayıf bir yaprak."
Dudaklarından bir ilahi döküldü; “Gökyüzüyle yeryüzü bir bütün, insan da bu bütünün tınısı..." Melodideki huzur, duvarların taşlarına süründü ve gecenin karanlığını kutsadı. O kubbenin nasıl bir yer olduğunu hakikaten çok merak ediyordu.
Tarih öncesinden beri ve özellikle medeniyetin beşiği Bereketli Hilal uygarlıkları, gökyüzüne hep anlamlı bir merak duydular. Güneş’in, Ay’ın, gezegenlerin ve yıldızların hareketleri mevsimleri, tarımı, zamanı ve mitolojiyi düzenleyen birer kılavuz oldu onlar için. Yaptıkları gözlemler ile Evrenin nasıl işlediğine dair ilk modelleri dahi yarattılar. Eski Mezopotamya, Mısır ve Yunan’da gök cisimleri tanrılar ile özdeşleştirildi. Dünya'yı Evren'in merkezine, gök cisimlerini ise onun etrafında olduklarını düşündükleri kat kat küresel tabakalara dizdiler. Merkezinde Dünya'nın olduğu bir Evren modeli.
Antik Yunan’da Pythagoras milat öncesi altıncı yüzyılda evreni matematiksel uyum ve ritimle, bir yüz yıl sonrasında ise Platon gök cisimlerini sabit hızda dönen küreler olarak tanımladı. Milat öncesi dördüncü yüzyılda ise; Eudoksos iç içe geçmiş çok sayıda küreyle gezegen hareketlerini açıklamaya çalıştı. Aynı dönemde Aristoteles evreni sonlu, durağan ve küresel katmanlardan oluşan bir bütün olarak tanımladı. Bu model, değişmeyen ve mükemmel kabul edilen gök küreleri ve altında değişken, kusurlu bir Dünya ’dan oluşuyordu.
Milat sonrası birinci yüz yılın sonunda doğan Batlamyus, ki İskenderiyeli bir matematikçi ve astronomdur. Antik dönemin en etkili bilim insanlarından biri olarak kabul edilir, yarattığı özellikle Dünya merkezli Evren modeli ve coğrafi koordinat sistemi ile tanınır. Gök cisimlerinin hareketlerini açıklayan kapsamlı bir astronomi kitabı da yazmıştır. Batlamyus’un modelleri, Kopernik’in Güneş merkezli sistemine kadar hem İslam dünyasında hem de Avrupa’da geçerli kabul edilmiştir. Özellikle yazdığı astronomi kitabı, Rönesans dönemine kadar astronominin en temel kaynağı olmuştur.
Orta çağ İslam âlimleri, pek çok çalışmayı Arapçaya tercüme ettiler, yorumladılar ve geliştirdiler. İbn Sînâ ve El-Bîrûnî gibi düşünürler, gök mekaniği üzerine eleştirel metotlar öne sürdüler. Bu dönemde astronomik gözlemevleri kuruldu, astronomik tablolar güncellendi. Ancak genel kabul olan Dünya merkezli Evren modeli, hiçbir zaman kökten terk edilmedi.
On altıncı yüzyılda Kopernik Güneş merkezli evren modelini ortaya koydu. Dünya, diğer gezegenler gibi Güneş etrafında dönen sıradan bir gök cismi olarak konumlandırıldı, Evren yine sonlu ve durağan kabul edildi. On yedinci yüzyıl başında ise Kepler gezegenlerin yörüngelerinin elips olduğunu kanıtlayan üç hareket yasasıyla Evreni sabit dairelerden kurtardı. Sonrasında ise Newton, evrendeki kütleçekim yasalarını ve hareket kanunlarını tanımlayan matematiksel modelini geliştirdi; yine uzay ve zaman mutlak, sonsuz ve durağan sistemler olarak kabul edildi.
Yirminci yüzyıla geldiğimizde Einstein Genel Görelilik Teorisi’ni kullanarak Evrenin geometrik modelini oluşturdu ki, yine ve yeniden evrenin durağan ve homojen olduğu varsayıldı. Sonrasında ise bir şeyler değişmeye başladı, Friedmann ve Lemaître Einstein denklemlerini kullanarak Evrenin dinamik ve genişleyen bir yapıya sahip olduğunu öne sürdüler; Lemaître hipoteziyle Büyük Patlamanın temelini attı.
Babasının avukat olmasını istediği halde astronom olmayı seçen Edwin Hubble, Fransız yapımı ve içi hava kabarcıklarıyla dolu bir mercekle çalıştı. Geceler boyu bir noktayı takip etti. Sonunda Einstein’ın en büyük hatası olarak kabul ettiği, galaksilerin birbirlerinde uzaklaştığını ve dolayısıyla evrenin genişlediğini saptadı. Georges Lemaître, genişleyen evren fikrini Büyük Patlama teorisiyle birleştirdi. Kozmik mikrodalga arka plan ışıması, bu modelin en güçlü kanıtı oldu.
Kıssadan hisse; İlk mitolojik betimlemelerden matematiksel modellerin yükselişine, klasik mekanikten kuantum ve görelilik temelli dinamik açıklamalara, paralel evrenlere, balon evrenlere uzanan bu tarih, insan zihninin gökyüzünü anlamlandırma tutkusunu gösterir. Her model bir öncekini daha geniş bir kapsam ve derinlik içinde aşmış, evren algımızı sürekli dönüştürmüştür.







Yorumlar