top of page

Küresel Yok Oluşların Kısa Öyküsü

  • Yazarın fotoğrafı: Serdar Anıl
    Serdar Anıl
  • 15 Ara
  • 4 dakikada okunur
ree

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde; gök ile yer, alev ile su, var ile yok arasındaki ince bilinmezlik perdesi aralanırken sessizce, bir kadim rüzgârın evrenin derinliklerinden gelip üflediği efsunlu bir ilahi esmiş buralarda. Ötelerden çok ötelerden taşıdığı yıldız tozuyla, yaşamın uzun destanının ilk hecelerini söylemiş o ilahi. Böylece ilk nefesini almış Dünya.


4,5 milyar yıl önce ateş topu bir kayadan doğdu gezegenimiz. Başlangıçtaki birkaç yüz milyon yıl boyunca yüzeyi kavruldu sürekli. Uzayın ulakları göktaşlarıyla çarpışmalar çok ama çok yoğun devam etti aralıksız. Zamanın sabrı ile sakinleşen püskürmeler beraberinde, sessizliğe büründü gezegen ve barış içinde soğudu. Uzaydan gelen kuyruklu yıldız ve asteroitler su molekülleri taşıdılar. Biriken su buharı yağışlarla gezegene geri döndü ve böylece okyanuslar oluştu. Su ve minerallerin de katıldığı bu kadim çorbaya, derinlerden gelen yüksek ısıl enerji kaynakları da eklenince, ortam bir mucizeye evrildi.  Basit organik moleküller ve aminoasitlerin birikmesi, yaşamı usul usul fısıldar oldu. Önce kimyasal basamaklar filizlendi ve yaşamın fitili böylece ateşlendi. Mikro organizmalardan çok hücrelilere, oradan bitkilere, hayvanlara ve nihayet insanlara dek uzanacak destansı bir macera böylece başlamış oldu.


3,7 milyar yıl öncesine kadar en eski yaşam izlerini izleyebiliyoruz. İlk canlılar muhtemelen tek hücreli mikro organizmalardı. Bu mikro organizmaların arasında fotosentez yapan bakteriler de ortaya çıktığında, atmosferde oksijen birikimi başladı ve yaşamın dokusu kökten değişti. Genç gezegenin genç atmosferinde oksijenin artışı, daha karmaşık hücre tiplerinin ve sonunda çok hücrelilerin evrimine zemin hazırladı. Bu evrimsel açıdan bir zıplamaydı.

Yaşamın böylece başlayan yolculuğu, birkaç defa büyük kitlesel yok oluşla kesintiye uğramış olsa dahi, bugünlere dek geldi. Gelin Dünya tarihindeki en önemli ana yok oluşları; “Büyük Beş” küresel kitlesel yok oluşu ve sonrasını konuşalım biraz.


445 Milyon yıl önce özellikle deniz omurgasızlarını hedef alan ilk büyük kitlesel yok oluş yaşanmıştır. Hızlı iklim soğuması eşliğinde gezegen genelinde buzullar oluştu ve bu durum sebebiyle denizler çekildiler. Özellikle kıyılarda su seviyesinin düşmesiyle, çıplak deniz tabanı ortaya çıktı. Bu yok oluş kısa süreli ama şiddetli bir biyolojik gerilemedir ve birçok deniz omurgasız grubu büyük kayıplar yaşamıştır. Kara yaşamı o dönemde sınırlı olduğundan, etki esas olarak deniz ekosistemlerini vurmuştur.


444 milyon yıl önce yani neredeyse bir milyon yıl sonra ise, birkaç aşamada vurdu yeni sarsılma. Denizlerin ekosistemindeki büyük biyolojik ve çevresel değişimler, organik madde birikimi ve okyanus sirkülasyonunda bozulmalar yarattı. Sonrasında Okyanus anoksiği yani denizlerde oksijen azalması oluştu. Mercan resifleri ve birçok deniz türü eridi gitti. Ancak bu durum evrimsel sonuçlar olarak, uzun vadede deniz ekosistemlerinin yeniden yapılanmasını tetiklemiştir.


252 milyon yıl önce ise Büyük Ölüm diye anılan felaket geldi gezegenimizin başına. Sibirya’da ki uzun süreli volkanik öfke, atmosfere bol miktarda çeşitli gazlar saldı. Bu büyük miktardaki sera gazı, sülfür ve diğer uçucu bileşenler; küresel ısınmaya, okyanus asitlenmesine ve oksijen eksikliği koşullarına yol açtı. Olaylar deniz ve kara yaşamının büyük bir kısmını etkiledi ve yaklaşık olarak yaşam türlerinin %90'lık bölümü yok oldu.


201 milyon yıl önce ise, volkanik etkinlik ve iklim dalgalanmaları sebebiyle bir sonraki yok oluş gerçekleşti. Hem kara ve hem de deniz yaşamında geniş çaplı tür kayıplarına yol açan önemli bir olaydı tekrarlanan. Kara yaşamının birçok arkaik sürüngen soyunda ve bitki topluluklarında önemli kayıplar oldu. Beraberinde ise soylarda yeniden düzenlenmeler yaşanırken, ekosistem ise yeniden dönüştü.


66 milyon yıl önce yaşanan o dramatik kopuş çok önemlidir. Bir asteroidin çarpması ile tetiklenen; küresel sürekli yangınlar, denizlerde oluşan dev tsunamiler ardından atmosferdeki yoğun toz bitkilerin fotosentezini gölgeledi. Böylece uçamayan dinozorların neredeyse tamamı ve pek çok deniz canlısı yok oldu. Ancak ama bu yıkım yeni yaşam formlarına giden yolları açtı ve memeliler ile kuşların gelişimine olanak sağladı. Bu dönüşüm, beraberinde kara ve deniz ekosisteminde geniş çaplı yeniden yapılanmayı getirdi.


Tüm bu devasa kırılmalar ve hikayeleri, Dünya’nın kendini yeniden yaratma becerisinin hem acı ve hem de yaratıcı yüzünü gösteriyor bizlere. Devasa kayıplar yeni evrimsel kapıların aralanmasını ve kanalların açılmasını sağladı. Oysa bugün sinsi farklı bir süreç, medeniyeti sonlandırabilecek güçte ve insanın eliyle yazılan bir başka hikâye yaşanıyor.


12 Bin yıl önce başlayan insan aklı kaynaklı bir yok oluş yaşanıyor bugün. Masum bir şekilde ve sadece var olmak için başlayan, özellikle son birkaç yüzyılda ivme kazanan bir devasa kriz. Tarımın başlamasıyla doğan ilk etkinin; sanayi devrimi ve küresel etkileşimle birlikte biyolojik çeşitlilikte benzeri görülmemiş bir tahribata dönüşmesi. Bilim insanları güncel tür kaybı hızının doğal arka plan hızının onlarca ila yüzlerce katı olabileceğini söylüyorlar. Kuşlardan memelilere, amfibilerden böceklere kadar geniş bir yelpaze yanında, dolaylı ve sınırlı bir şekilde insanlar da elbette tehdit altında. Bu durum ölümcül bir senaryodur.


Temel nedenleri anlamak zor değil aslında, kolaylıkla sayılabilecek öğeler. Yeşil alanların tahribi, aşırı avlanma, kirlilik, denizlerin ve kaynaklarının sorumsuz kullanımı, yani kısaca gezegenin hor kullanılması. Bunların hepsinin son ürünü ise; iklim değişikliği ile gelen gezegenin termal dengesinin bozulması, bazen kuraklık ve bazen aşırı yağışlar, beklenmedik soğuk ve sıcak dalgaları yani aşırı iklimsel olaylar, genel küresel ısınma sonucu buzulların erimesi ve deniz seviyesindeki yükselme gibi felaketlerin tetiklenmesidir. İnsan teknolojisi ve uyum becerisiyle mahvettiği gezegenin yeni şartlarına uygun bir yaşam yaratabilir kendisine, ancak o yaşamda bildiğimiz doğa olmayacaktır.


Bugün karşı karşıya olduğumuz durum insan kaynaklı olsa dahi, Dünya geçmişte olduğu gibi değişime olumlu yanıt verebilir. Gezegen yeni bir yok oluş hikayesi yazmadan yoluna devam edebilecektir. Ancak acilen çevreyi hor kullanmayı bırakarak aklımızı başımıza devşirmemiz şarttır bu bağlamda. Eğer bazılarının dediği gibi gezegenin bir bilinci varsa ve kendisini korumaya alırsa, o durumda vay halimize.


Buyurun karar bizim…

Yorumlar


Bana Bir Mesaj Gönder, Düşüncelerini Bana Bildir

© 2025 Mühendisin Not Defteri. Wix tarafından güçlendirildi ve güvenli hale getirildi.

bottom of page