Anadolu'nun Önsözü
- Serdar Anıl
- 12 Kas
- 4 dakikada okunur

Koca sakallı koca adam daha yeni gelmişti uzun yoldan, yolun tozu kiri üstünde akşam çökmeden varmıştı köye. Zira güneş düştükten sonra karanlıkta yollar tekin olmaz dağlarda, hem zaten güneşin batmasıyla kapılar da yeni gün doğana kadar kapanırdı. O şimdi keyifle, köyün taş döşeli sessiz sokaklarında sakince yürüyordu kalacağı yere doğru.
Hayvanlarını ahıra yerleştirmesi için köyün seyisine dolgun bir bahşiş vermişti ve elbette seyisle birlikte kendi adamı da ilgileniyordu kervanla. Adam çok önemliydi onun için, özellikle uzun yollarda güven, sır ve hafıza taşıyan kişisiydi kervanın ve kader kadar değerliydi.
Akşamı iyi bir köy birası eşliğinde geçirdi; nar gibi kızarmış, üzeri balla sırlanmış keçi eti ve yumuşacık fava yedi, yanında dumanı tüten esmer ekmek vardı. Ardından kesintisiz, iyisinden bir uyku çekti sabaha horozlar ötene dek.
Antik Kaniš kentinin yanındaki ticaret kolonisi Karum’da geceleyen tüccarımız, hesaplarını ertesi sabaha bıraktı. Sabah erken zamandan itibaren pazarlıklar, borç senetleri ve geçen sefer verilen sözlerle yenilerinin birbirine karıştığı işler onu bekliyordu. Küçük deri kaplı, kilitli tahta sandık; kil tablet kayıtlar ve gözden geçirilecek sözleşmelerle doluydu. Tüm bunlar bir sürü işti ama orada yazılı her nota onun ve ailesinin yarını bağlıydı.
Bugün Kayseri'nin Kocasinan ilçesine bağlı Karaev, eski adıyla Karahöyük köyü yakınlarındadır Kültepe. Antik Kaniš yerleşiminin Asur ticaret kolonisi yani karum, Anadolu tarihinin yazılı kaynaklarla başlayan sürecinin mihenk taşlarından biridir. Kısacası Kültepe, yazının bölgeye ulaşması ve Anadolu'nun önsözü sayılır.
Buradaki kazılarda pek çoktan, hatta pek çok daha fazla Asur çivi yazısı kullanılmış kil tablet bulundu. Bunlar ekonomik yapıya, hukuki kural ve anlaşmazlıklara, ayrıca sosyal yaşama ışık tutan yazılı kayıtlardır. Bu tabletlerde; verilen krediler, borçlu ve kefillerin isimleri, tanıkların sıralaması yer alıyor. Bu kayıtlar bir toplumun kime neye nasıl güvendiğini, anlaşmazlıkları nasıl çözdüğünü ve serveti nasıl paylaştığını anlatan insan hikâyeleri ile doludur.
Tüccar ailelerin ev arşivleri ve yerel zanaatkarların üretim hesaplarıyla birlikte başlayan bu yazı kültürü, Anadolu’da yeni bir dönemin tanığı oldu. Kültepe höyüğü, diğer höyükler gibi zamanın katmanlarının üst üste dizildiği bir tarih hafızasıdır; her toprak tabakası farklı bir halkın, dilin, törenin ve ekonomik ilişki ağının izlerini saklar. Bir başka deyişle üç boyutlu bir tarih kitabıdır höyük.
Bu bölge çok önemli bir merkez ve milat öncesi üçüncü binyılın sonlarından itibaren aralıksız iskân edilmiş, çok uzun nefesli bir yerleşim alanıdır. Toprağın altındaki katmanlar, nesillerin nefesini ve yaşam ritmini muhafaza ederler. Farklı halklar, farklı zamanlarda ve farklı kaderlerle aynı yerde yaşamayı seçtiler ve burada iskân eden her kuşak bir öncekinin izlerini taşıdı, sonraya ise kendi izlerini bıraktı.
İlk yerleşim yerli Anadolu halkı Hatti’ler tarafından kurulmuştur. Ardından Milat öncesi iki bin yılından itibaren, yaklaşık üç yüz yıl boyunca Asur Ticaret Kolonileri döneminde Kaniš büyük bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Burası, sadece malların geçiş noktası değil, Anadolu’nun madenleri ile Mezopotamya pazarları arasında bir köprü olmuştur. Anadolu dağlarından koparılan bakır ve Hasan Dağı ile çevresinden toplanan volkanik obsidyen dilimleri buradan yola çıktılar. Ayrıca gümüş, altın ve değerli taşlar da bu bölgeden güneye iki nehir arasındaki ülkeye doğru akıyordu.
Asur; Dicle kıyısında bugünün Musul' unun güneyinde gelişmiş olan bir şehirdi. Yalnızca bir nehir limanı veya sıradan pazar değil, Kuzey Mezopotamya’nın politik ve ticari merkeziydi, güçlü kalbiydi. Başlangıçta bağımsız bir şehir devletti, ama zamanla önce bir krallığın ve daha sonra bir imparatorluğun yöneticisi oldu. Dedim ya tarih boyunca her zaman güçlüydü bölgesinde.
Gün gelip devran dönüp Asur ticaret kolonileri döneminin sona ermesinin ardından ise Kültepe, eşsiz mirasıyla birlikte yaklaşık beş yüz yıl boyunca Hititlerin önemli şehirlerinden biri hâlinde yaşadı. Bazı görüşler burayı Hititlerin erken dönemdeki siyasal merkezlerinden biri, hatta ilk başkenti olarak bile kabul ederler. Aslında Hitit kraliyet geleneği ve bürokratik düzeninin ilk izleri bu coğrafyada şekillendi demeliyiz.
Sonrasında Frig, Med, Pers, Helenistik ve Roma dönemleri boyunca yerleşim devam etti. Her yeni egemenlik, kente yeni kurumlar, yollar ve uygulamalar ekledi. Sarayların yıkılıp yerlerine yenilerinin yapılması, tapınakların dönüşümü, yolların yeniden örülmesi, sokaklar, eski yeni evler derken, Kültepe sürekli olarak çağlar içinde, binlerce yıl boyunca yine yeniden tanımlandı.
Milat sonrası dördüncü yüzyıl sonlarında, Roma egemenliği altında bulunduğu süreçte burada yerleşim sona ermiştir. Ama Kültepe Höyüğü komşusu Karahöyük köyünde yaşam bugün halen devam etmektedir. İşin şakası bir yana, toprakla insan arasındaki çağlara yayılan süreklilik; antik taşlarda, tarlaların taş sınırlarında, köşelerinde, mutfaktaki bir ekmek tarifinde, masal ve efsanelerde, bazen bir batıl inançta bile sessizce yankılanır. Geçmiş yaşamlar ile bugünün gündelik yaşamı arasında ince ama kopmayan bir bağ hep vardı ve hep olacaktır.
Yukarıda biraz değinmiş bile olsam, yine de bu ticaret kolonisinin neden bu kadar önemli olduğunu merak etmek gerek. Soru ve cevabı düz bir meraktan daha da ötededir. Bu koloninin önemi, yalnızca malların değiş tokuşuyla sınırlı değildi; ekonomik ve sosyal damarların, uygarlıklar arası bağların yazıya geçişle nasıl örüleceğinin destanıydı aynı zamanda.
Ama milat öncesi iki bin yılından itibaren üç yüz yıl boyunca süren, Asur ticaret Kolonileri dönemi hakkında biraz daha konuşmak gerekir. Bu tarih aralığı, kesintisiz yol alan ticaret kervanlarından çok daha fazlasını ifade eder. Dönem; Anadolu ile Mezopotamya arasında keskin, sürekli, kuralları olan bir ticari akış ve bir iletişim yarattı. Bu zaman dilimi boyunca tüccarlar; atlar, eşekler, kervanlar ve limanlar aracılığıyla kurulan güzergahlarda sadece mal taşımadılar. Bunların beraberinde gelenek, hukuk, sözleşme dili, kurumsal ruh ve yönetsel örgütlenme biçimleri de taşıdılar. Örülen ilişkiler ve öğrenilenler; bölgenin bireysel, toplumsal, sosyal, siyasal ve ekonomik dokusunu yeniden kurgulayacak kadar derindi.
Asur Anadolu’ya kalay ve kumaş gibi ürünler gönderirken, Anadolu’dan altın, gümüş, bakır, obsidyen ve değerli taşlar satın alıyordu. Bu karşılıklı akış durumu, basit bir ekonomik değiş tokuşun ötesindeydi. Bugünün diliyle bir bilgi, ustalık ve teknoloji transferi yaşanırken, hammadde coğrafi düzlemde yer değiştiriyordu. Anadolu’nun madenleri ve taş işçiliğiyle ürettiği zenginlikler, Asur’un pazarlarında akarken, Asurlu kalay ve dokumalar ise Anadolu'ya akıyordu. Ticaret genellikle eşek kervanlarıyla yapılırdı, kervanlar ana güzergâhlar üzerinde toplanarak konvoylar oluşturuyorlar ve yolculuk böylece başlıyordu. Malların taşınmasında bir lojistik düzen, ikmal imkanları ve en önemlisi güvenlik vardı.
Değişen yeni askeri, siyasi ve egemenlik dengeleri, ticaret kolonilerinin sona ermesine sebep oldu. Anadolu'da yeniden karılan kağıtlar tekrar dağıtılıyor ve güç dengeleri baştan kuruluyordu.
Bölgenin tarihi yeni bir dönemeçteydi. Bu defa daha destansı birileri hüküm sürmeye hazırlanıyordu. Sahnede yeni ve hâkim bir güç olarak Hitit kralları vardı artık.







Yorumlar