top of page

İlk Çin İmparatoru Qin Shi Huang

  • Yazarın fotoğrafı: Serdar Anıl
    Serdar Anıl
  • 4 Ara
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 10 Ara

ree

Şafağın ilk ışıkları henüz görülmüyordu bile ve gecenin ağır koyuluğu tüm korkutuculuğuyla hüküm sürmeye devam ediyordu. Adam altın ejderha işlemeli değerli cübbesiyle ve onun bu görkemiyle bir bütün olmuş tahtında dimdik, azametle oturuyordu. Sadece bir imparator değildi O. Gözlerini bile kırpmadan derin uzaklara dalmıştı. Kendi kendine düşünüyordu; " Göklerin, denizlerin, topraklar ve insanların kaderini ellerinde tutandı kendisi ve sonsuza kadar öyle olmalıydı ... "


Geniş salonda; büyük pişmiş topraktan çömlekler içinde tütsüler, duman olmuş yükseliyorlardı. Baharatın buram buram kokusu havayı doldururken, yine de o ağır metal kokusu her şeyi baskılıyordu. Bu koku, sarayın derinliklerinde bir şeylerin yerinden oynayacağının uğursuzluğunu fısıldar gibiydi.


Tahtın önündeki basamaklara, korkudan titreyen sarayın simyacısı diz çökmüş, elinde bir cam şişe tutuyordu. İçi sanki gümüşle doluymuşçasına parıldıyordu şişe. İmparator adamın cılız ve titreyen sesiyle irkildi. Salonda hava daha da ağırlaşıyor gibiydi. “Yüce İmparator” dedi endişe dolu bir sesle simyacı, “İksiri sadece dağın eteğinde yetişen gümüş renkli mantarlardan hazırladım ve yine emrettiğiniz gibi içine bolca cıva kattım, mühürledim. Efsanelere göre, bu iksirden bir yudum alan tanrılar bin yıl yaşarmış.”


Yüce imparator; “Bin yıl bana yetmez, göklerin sonsuzluğunu istiyorum." diye haykırdı ve ardından küçük şişedeki tüm iksiri tek nefeste içti. Önce bir sessizlik çöktü, ardından dışarıda gök ihtişamla gürledi ve bardaktan boşalırcasına bir sağanak yağmur başladı. Sarayın her köşesi sarsıldı, pencereler çatırdadı, tütsüler titredi; hizmetlilerin ve maiyetin yüreğinde umut ve korku aynı anda belirdi. Herkes yerlere kapandı ve fısıldadılar; “Bu, tanrılardan beklenen müjdedir.” Fakat imparatorun yüzü bir anda soldu, bedeni büküldü. Adam ölümsüzlüğe değil, ölüme doğru yürüyordu. Yere yığıldı...


Bugünün Çin devletine adını veren, elli bir yaşındaki ilk imparator, Milat öncesi iki yüz on yılında, ölümsüzlüğü ararken ölüler diyarına geçti. Oysa yaptıkları, onu zaten tarihte ölümsüz kılacaktı.


Qin Shi Huang, ki gerçek adıyla Ying Zheng, sürekli kavga ve anlaşmazlık bataklığında boğuşan parçalanmış krallıklar dönemini bitirmişti. En büyük kavgayı vermiş ve Qin hanedanının saltanatını kurmuştu. Tüm krallıkları zor kullanarak birleştirmiş, “İlk İmparator” yani "Shi Huangdi" unvanını almıştı. O'nun bu başarısı sadece politik ve askeri değildir, yanısıra kurduğu sistem ile merkezi bir yönetim, imparatorluk geleneğinin temelini de atmış oldu bölgede.


Aslında oldukça vizyoner bir yönetim anlayışı vardı. En sıradan ayrıntılarına kadar kapsamlı bir standartlaştırma hamlesi yarattı. Yazıdan paraya, ağırlık ve ölçü sistemlerinden yol ağlarına dek her şey standart şekle büründü. Bu düzenlemeler, kararlı bir yönetim otoritesi eşliğinde merkezi yönetimi güçlendirdi ve bölgenin siyasi bütünlüğünü sağlam zemine oturttu.


Hukuk ve vergi sistemleri yenilendi ve merkezi otorite demir bir el ile, geniş yetkiler eşliğinde ve sert kurallarla bölgeyi yönetir oldu. Sert ve kararlı yönetim, ağır vergiler ve mecburi işçilik sistemiyle birleşince, halk için oldukça zorlu bir yaşam sınavı devredeydi. Devlet gittikçe daha fazla güçleniyordu ve ancak halkın omuzlarına binen yük artıkça arttı, derin ve genel bir hoşnutsuzluk oluştu. Bu dönemi; düzen, baskı, birlik, gerginlik ile beslenen ve bıçak sırtında yürüyen bir iktidarın meydan okuyuşu olarak adlandırabiliriz.


Çin her daim kuzeydeki komşu halklar ile sıkıntılı süreçler yaşamıştır. Sınır güvenliğinin sağlanması amacıyla, tarih boyunca otoriteler çeşitli savunma hatları inşa etmişlerdir. Qin Shi Huang ise bunun bir adım ötesine geçmiş, bu hatların birbirlerine bağlantılarını ördürmüş ve böylece Çin Seddi’nin ilk prototipini yaratmıştır. Bunun haricinde ise; inşa edilen yollar, kanallar ve kaleler imparatorluğun idari kontrolünü, lojistiği ve ordunun hareketini sağlayan asıl damarlar olmuşlardır. Böylelikle imparatorun gücü, iradesi ve dolayısıyla mutlak kontrolü ülkenin her köşesine ulaşmış oldu.


Yaklaşık yirmi iki yüz yıl sonra yani, bin dokuz yüz yetmiş dört yılında bölgede çok çarpıcı ve aslında sahibine de çok uygun diyebileceğimiz bir keşif yapıldı; Toprak altında gömülerek saklanmış bir muhafız ordusu bulundu. İmparatorun ölümsüzlük arayışının en somut ve görkemli elle tutulur ispatıdır bu devasa buluntu. Terra Cotta Ordusu.


Her türlü bedensel, giysilere ve silahlara değin detayların özenle işlendiği binlerce pişmiş kil vücut, toprak askerler ve atları. Sert bakışlı komutanlar, gergin ve hazır piyadeler, okçular, süvariler, gerilmiş yaylar, atların koşumları ve biri diğerinden farklı binlerce farklı yüz ifadesi. İmparatorun temel prensip ve ideallerine uygun düşünce ve yaşam sisteminin, ölümün ötesine taşınmasının en somut örneğidir bu. Aynı zamanda imparatorun kudretinin, mutlak gücünün, ölümle pazarlığının, ona meydan okumasının ve detaylara verdiği önemin de keskin eseridir.


Kıssadan hisse nedir diye sual olunursa, derim ki; Qin Shi Huang tarafından yapılan liderlik, kapsamlı reformlar, yasalar, kurallar, uygulanan standartlar ülkeyi, coğrafyayı ve halkı bir değişime sokmuştur ve dolayısıyla tarihi bir başarıdır. Ama onun imparatorluğu döneminde uygulanan sert yöntemler sonucunda oluşan hoşnutsuzluktan da anlaşılıyor ki, tüm bunların yan ısıra halkın rızası vazgeçilmez gerekliliktir. Zira bu sebeplerledir ki; bu gerekliliği anlayamayan Qin hanedanı birkaç on yıl sonunda yıkılmıştır. Ancak yadsınmayacak kadar tarihi ve yönetsel derin izler bırakmış ve yukarıda da belirttiğim gibi devlete bugünkü ismini bile vermiştir.

Yorumlar


Bana Bir Mesaj Gönder, Düşüncelerini Bana Bildir

© 2025 Mühendisin Not Defteri. Wix tarafından güçlendirildi ve güvenli hale getirildi.

bottom of page