San Francisco' dan Humus'a
- Serdar Anıl

- 3 May
- 2 dakikada okunur

İkinci savaş yeni bitmiş, milyonlar ölmüştü. Bu tekrar olmasın diyen bir grup ülke beraber olup bir örgüt kuralım dediler. Örgütün amacını da uluslararası huzur ve güvenliği sağlamak, insan haklarını korumak, sosyal ve ekonomik kalkınmayı desteklemek olarak açıkladılar. Adını Birleşmiş Milleti Örgütü koydular ki, ulusların arasında barış bir daha bozulmasın.
Halbuki birisi bunu yıllar önce söylemiş, sonradan ikinci savaşı çıkaracak adama dahi dikkat çekmişti. Yurtta sulh, cihanda sulh demiş, barışı savunmuştu.
İkinci Dünya Savaşı'nı resmen sona erdiren anlaşma San Francisco barış antlaşmasıdır ve bin dokuz yüz elli iki tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ondan üç bin iki yüz yirmi altı yıl önce ise, on bir bin yedi yüz kilometre doğuda Humus şehri yakınlarında Kadeş'te, ki bir örneği Birleşmiş Milletler Örgütü binasında bulunan ve o savaşta yenişemeyen zamanın iki önemli devleti Hititler ve Mısırlılar arasında tarihin ilk yazılı barış antlaşması imzalandı.
Bugün belki bir müzenin karanlık mahzeninde, belki de hala toprak altında bulunan bir tablette veya gök kubbede şöyle bir anlatı olabilir;
Güneşin kızıllığı, Asi Nehri’ni kan rengine boyuyordu. Ben Humus çevresinde kumaş ticareti yapan küçük bir tüccarım. Yaşamım, sabah erken saatlerde at arabamı yükleyip, günbatımına kadar pazarlarda mal satmaktır. Bir sabah, Mısır ve Hitit orduları Kadeş yakınlarına geldiğinde ise her şey değişti.
Karargahlar ve çadırlar kuruldu, yollar askerlerle doldu. Fısıltılar çarşıları sararken, şehre korku çöktü. Ben ve birçok tüccar, mallarımızı saklamaya başladık. Şehir kapılarında korkuya kapılmış adamlar, kadınlar ve çocuklar birbirine sarılıyordu. Kısa bir süre içinde her şey kaosa dönüştü, araba tekerleklerinin gıcırtısı, savaş naraları, çelik kılıçların çarpışması. Kadeş’in sokaklarında bir gölge gibi ilerliyordum ve evimden hemen hemen hiç çıkmıyordum. Bir tüccar olarak savaşın kazananı umurumda değildi, tek amacım hayatta kalmaktı zira. Fakat bu çatışma, tarihin en büyük mücadelelerinden biri olacaktı. Savaş arabalarının sağladığı üstünlükle Mısırlılar önce zafer naraları attılar ve ancak Hititler savaş alanına geri döndüklerinde ise her şey değişti.
Günler geçti. Artık savaş sona ermişti. Ancak hiçbir taraf kesin bir galibiyet elde edemedi. Mısır ve Hitit, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir şey yaptılar ve bir barış anlaşması imzaladılar. Nehrin kıyısında, Mısırlılar ve Hititler barış yeminleri ederken, biz tekrar mallarımızı yükleyip satmaya başladık.
Özetle, hangi taraf kazanırsa kazansın, savaşın içinde kaybolanlar hep sıradan insanlar oluyor.
Diğer taraftan, Birleşmiş Milletler Örgütü'nün hedeflerine tam anlamıyla ulaşıp ulaşmadığı ise tartışmalı bir konudur. Doğrudur birçok uluslararası krizi önlemeye yardımcı oldu, barış gücü operasyonlarıyla çatışmaların kontrol altına alınmasını sağladı. Ayrıca, insani yardım çalışmaları, çevre koruma girişimleri ve küresel sağlık projeleri gibi alanlarda önemli ilerlemeler kaydetti. Bir diğer traftan bunlar yadsınamaz ve yadsınmamalıdır da. Ancak, bazı üyelerin veto hakkı nedeniyle bazı büyük krizlerde etkisiz kalındı ve kalınmaya devam da ediliyor. Çıkar çatışmaları ve güç dengeleri, karar alma süreçlerini zorlaştırıyor.
Uzun lafın kıssası; tamamen eşit haklara sahip ve politik çıkar oyunlarını kararlarından arındıracak bir sisteme sahip olmayan ve kararlarını uygulatamayan bir örgüt hedefinden uzaktır derim. Ancak bu aşamada suçlu elbette bir kurum değil, onun parçası olan egolardır.







Yorumlar