top of page

Soylu Lordların Kadim Ülkesi

  • Yazarın fotoğrafı: Serdar Anıl
    Serdar Anıl
  • 21 Eyl
  • 3 dakikada okunur
ree

Bir savaş esiri ve özgürlüğünü satın almaya çalışan bir köleydi O. Bu sabah yine günün ilk aydınlığı düşmeden uyandırıldı diğer tüm köle işçiler gibi. Hep beraber tepeden aşağı indiler ve ilk iş nehir sularını kanallara doğru saldılar. Bugün tarlalarda çok iş vardı yine, yabani otlar temizlenecek ve tohum ekilecekti.


Gün ağardıktan hemen sonra, köyün kerpiç evlerindeki ocaklardan dumanlar tırmanıyordu gökyüzüne. Kadınlar fırınların başına geçmişlerdi bile, piştikçe hamurlarına susam taneleri serpiştirdikleri ekmeklerin kokusu daha da çok sarıyordu köyü.

Erkekler tarlalara giderken, nehir kıyısındaki iskelelerden gürültüler ve bağırışlar yükseliyordu. Yüklü tekneler peşi sıra yanaşıyor ve mallar kil tabletlerde kayıtlara geçirilerek, ambarlardan arabalara yükleniyordu. Tapınağın hazinesi, çevresindeki depolara ve silolara titizlikle istiflenmek üzere hazırlanıyordu.


Çarşının arkasındaki atölyelerde, demir ustaları son dokunuşlarını yapıyor, sonrasında kaplarını cilalıyorlardı. Alev sıcaklığına vurdukları her çekiç darbesi ustalıklarını gösteriyordu. Dokumacılar boyadıkları yünlü kumaşları hayata katarken çıraklar, takas edilecek malları tahta tezgahlara diziyorlardı.


Bugün şehirde bölgenin büyük pazarı var. Çevredeki tüm köylerden akın akın kalabalıklar halinde gelecek insanlar ve şehirdeki her köşe dolup taşacak. 


Ticaret yalnızca mal değiş tokuşuyla sonuçlanmıyordu. Bazı durumlarda hesap kitap işlerini, basit sözleşmeler ve hukuk kuralları ile tanımlamak ve kil tabletlere de kazımak gerekiyordu. Önemli değiş tokuşlar, toplumun ahengini ve yaşamın merkezi tapınak çevresinde oluşan ekonomiyi koruyan bir anlaşmayla pekiştiriliyordu.


Pazarın bereketi, şehre can veren bir bayram yeri gibiydi ve tapınak muhakkak bu kutlamadan nasibini alırdı. Komşu yerleşimlerden gelen ziyaretçiler, adımlarını muhakkak kutsal avluya da atacaklar ve dualarını tanrılara sunacaklardı. Rahipler şafakla birlikte kurbanlıkları hazırlamış, tanrılara yakılan tütsü dumanı eşliğinde gün boyu devam edecek ilahileri okumaya koyulmuşlardı bile.


Yazıcı okullarından gençlerin neşeli çığlıkları duyuluyordu. Öğrenciler, çamur tabletlere çivi yazısının işaretlerini kazıdıkça akıldan geçen sözcükler ses buluyordu. Aynı zamanda geometri ve astronomi bilgileri de onların zihinlerine işleniyordu. Tapınağın günlük ticari notları ve vergi kayıtları da tabletlere işleniyordu bir diğer taraftan.


Sümerler kendilerine Kengerler derlerdi. Ayrıca ülkelerine Soylu Lordların Ülkesi, halkına ise Siyah Başlı İnsanlar. Milat öncesi üç binli yıllar bitip, iki binli yıllar başlarken Mezopotamya’da dört şehir devleti öne çıkıyordu; Uruk, Eridu, Ur ve Lagaş. Neredeyse sonraki yüzlerce yıl boyunca, dönemler halinde barış ve çatışmalarla dolu süreçler yaşandı bu topraklarda. Şehir krallarının yükselip, düştükleri politik zeminler oluştu. Kısacası oldukça uzunca bir süre siyasi bir karmaşa hâkim oldu bölgeye.


Milat öncesi iki binli yıllara girildiğinde Sami dilini konuşan ve Arap yarımadasından gelen Akad halkı çıktı sahneye. Önce Sümer ülkesinde hizmetliyken, daha sonra artan nüfusları sayesinde güce sahip olan bu kavim, önce Mezopotamya’nın kuzeyine ve sonrasında isyankâr komutan Sargon ile ülkenin tümüne sahip oldular. Sargon ile Akdeniz kıyılarına ve kuzeyde güney doğu Anadolu'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyayı egemenlikleri altına aldılar. Ancak kabaca bir çeyrek asır bile olmadan tarihin ilk imparatorluğu, iç çekişmeler ve saldırılar sonucunda çöküş sürecine girdi.


Akad imparatorluğunun yıkılışının ardından yeniden saman alevi gibi canlanan ve rönesansını yaşayan Sümer kent devletleri ve medeniyeti, milat öncesi iki binli yılların hemen başında kuzeyde Babil'in yükselişiyle kalıcı olarak son buldu.


Ancak oluşan Sümer etkisi uygarlıkları kuzeyde devam etti. Hani yukarıda dedim ya, bu Siyah Başlı İnsanlar'ın nereden geldikleri çok belli değil ama, yerelde bulduklarını fazlasıyla geliştirerek bir uygarlık hikâyesi yarattıkları kesin.


Sulu tarım için kanallar tasarladılar. Taş ve tuğla ile ev, şehir surları, depolar ve tapınaklar inşa eden bir mühendislik yarattılar. Kurdukları şehirler; gelişen refah ve artan nüfus ile sadece ev topluluklarından öteye, üretimin, inancın, bürokratik ve toplumsal düzenin var olduğu yaşayan sosyal yapılara evrildi.


Tarım ürünlerinin ve koyun sürülerinin miktarını bilmek, emeğin karşılığını ve oluşan vergiyi hesaplamak için kayıt tutulurdu. Böylece yazıyı, Çivi Yazısını geliştirdiler. Ayrıca bürokrasi ve merkezileştirilen yönetim şekliyle, hukuk ve kanunların temeli atıldı.


Mezopotamya’nın halklarının yarattıkları ortak uygarlık seviyesi; şehir yönetiminden mimariye, ticari anlaşmalardan hukuk davalarına, kanunlardan bilime, tarımdan astronomiye, matematikten takvim hesaplarına, altmış tabanlı zaman birimine, ticaret yollarından liman kentleri imkanlarına, bakır ve tunç ürünlerden renkli cilalı çanak çömleklere, tanrıların kutsal öykülerinden Gılgamış Destanı gibi epik hikayelere, dini ritüellerden mitolojiye kadar insanoğlunun gündelik yaşamına pek çok şey kattı.


Sümer şehir devletleri tek bir devlet olamadılar ama oluşturdukları sosyal ve yönetsel sistem, tarihe ilham kaynağı oldu ve pek çok alanda izleri hala bugün bile yaşamaktadır.


O insanların uygarlığa attıkları tohumlar hala filiz veriyor.

Yorumlar


Bana Bir Mesaj Gönder, Düşüncelerini Bana Bildir

© 2025 Mühendisin Not Defteri. Wix tarafından güçlendirildi ve güvenli hale getirildi.

bottom of page