top of page

Tanrıların Kapısı Babil

  • Yazarın fotoğrafı: Serdar Anıl
    Serdar Anıl
  • 27 Eyl
  • 3 dakikada okunur
ree

Güneş yeni yükseliyor ve hazır ortalık henüz serinken köyün erkekleri, sulama kanallarını takip ederek tarlalara doğru yürüyorlardı. Komşu tarlanın sahibi, bir çift yeni saban demiri sipariş etti geçerken atölyenin önünden. Toprağın yükünü kaldırsın diye sağlam olsun istiyordu, malum toprak taş gibi sertleşiyor yaz sonu. Hammurabi’nin kanunları meydanda taşlara kazınmıştı ve demirci usta işini doğru yapmak zorundaydı. Zira kırılmayan bir saban, bir ailenin bir yıllık emeğinin ilk adımı demekti. Eğer olur kırılırsa o saban, vay ustanın haline.


Asma Bahçeleri ve İştar Kapısıyla ünlü, Milat öncesi on dokuzuncu ve on beşinci yüzyıllar arasında ve yine Milat öncesi yedi ve altıncı yüzyıllar arasında dünyanın en büyük şehirlerinden biri olan Mezopotamya’nın çamuruyla yoğrulmuş bir kent olarak yükseldi, bugünün Bağdat’ın güneyinde yer alan Babil veya bir başka deyişle Babylon. Göçlerin, savaşların ve kırılgan ittifakların çarpıcı dengelerinde şekillendi. Başlangıçta küçük bir yerleşme yeriyken, Amorilerin eliyle güç topladı ve Güney Fırat’ın kıyısında parlamaya başladı.


Hammurabi, Milat öncesi on sekizinci yüz yılda kırk iki yıl hükümran oldu Babil'e. Babasının sağlık sorunları nedeniyle tahtı bırakmasının ardından başa geçti. Bölgenin büyük kısmını egemenliği altına alması ve ünlü Kanunlarını yayımlamasıyla tanınır oldu.


O yalnızca sınırları genişletmedi, kelimeleri taşa kazıdı ve devletin iskeletini kurdu. Herkes bilsin diye kanunları dikilmiş taşlara işletti. Adalet artık sadece ezberlere değil, yaşama ve tarihe kayıt düşüldü. Böylece Babil hem askeri gücüyle ve hem de kurumsal yapısıyla kültürünü yaydı ve gücünü kabul ettirdi.


Tarlalar sürüldü, kanallar onarıldı, pazarlar kuruldu ürünler el değiştirdi, çekiçler madenleri dövdü, kumaşlar dokundu, tapınakta dualar edildi ve adaklar adandı. Babilliler şehirlerini yaşattılar, bu binaların ihtişamından daha büyük ve önemliydi. Gerçek kahramanlar toprağı işleyen, malı taşıyan ve tanrıya yalvaran sıradan insanlardı. Bunu sonraki nesillerin halkları daha iyi anladılar.


Kral hem dünyanın hâkimi ve hem de kutsal kişiydi. O, saray bürokrasisi ve tapınak arasındaki dengeydi. Görevliler vergiyi toplarken, tapınak ise dua edilecek, kurbanlar kesilecek, ürün depolanacak yer, banka veya işveren olurdu. Yönetim ise düzeni sağlar, adaleti yazılı kurallara göre savunurdu.


Başlangıçta Babil tipik bir şehir devletiyken, özellikle Hammurabi ile çevresini kuşatıp bünyesine katarak imparatorluk özellikleri kazandı. İlerleyen dönemlerde, yalnız bir şehir olmaktan çıkıp bölgenin başkenti ve en önemli güç merkezi hâline geldi.


Ekonominin çarkları toprağın ve suyun kudretiyle döndü yüz yıllar boyunca ve kanallar sürekli olarak bereketi taşıdı. Tapınak ve Saray geniş arazilere sahipti ve orada; borçlu köylüler ya da sözleşmeli emekçiler, çiftçiler ve köleler çok çalıştılar. Tarlalarda arpa, buğday ve hurma ektiler, hasatlar yaptılar. Ticaret nehirlerde, kervan yollarında süregeldi ve kereste, taş, metal, kumaş şehre aktı. Ekonomik hayatın şahitleri olan borçlar, sözleşmeler ve fiyatlar kil tabletler üzerine kazındılar.


Kentin siyasi ve ekonomik kurumları ile toplum, hiç şaşırtıcı olmayacak şekilde sürekli bir pazarlık içinde oldular. Saray halkla bir uzlaşı içerisinde olmak zorundaydı her daim. Hukuk, bürokrasi, ticaret her zaman önemliydi elbette ama kenti gerçekten taşıyan, tarlaları süren, pazarda alışveriş yapan ve tapınakta dua eden sıradan insanlardı.


Babil halkı gökyüzünü izledi, takvimler hazırladı, mevsimleri takip etti, hastalıkları inceledi, altmış tabanlı sayı sistemini yarattı, ki bugün hâlâ saat ve açı ölçümlerinde kullanılır, gözlemlerle gezegenlerin yörüngelerini kaydettiler, hekimler bitkisel çarelerle yaşamı korudular, matematikten astronomiye, tıptan takvime kadar çok izler bıraktılar insanlığa.


Hammurabi sonrası devletin en güçlü ve en tanınmış hükümdar siması Kral Nebukadnezar'dır. Devleti zirveye taşımış hem askeri başarıları ve hem de mimari projeleriyle tarihe geçmiştir. Kudüs’ü kuşatarak Yahuda Krallığı’nı yıkmış, halkının büyük bir kısmını Babil’e sürgüne göndermiştir. Tevrat’ta Babil Sürgünü olarak anılan bu olay, tarihte derin izler bırakmıştır.


Nebukadnezar aynı zamanda Babil kentini büyük bir kültürel ve mimari merkez hâline getirmiştir. İştar Kapısı, tapınaklarının restorasyonu, devasa surlar ve özellikle efsanevi Asma Bahçeleri, ki Antik Dünyanın Yedi Harikası arasında yer alan ve varlığı kesin olarak kanıtlanmamış efsanevi bir yapıdır, onun dönemini işaret eder.


Yaklaşık kırk üç yıl süren hükümdarlığı sonra Babil İmparatorluğu hızla zayıflamış ve Milat öncesi beş yüz otuz dokuz yılında Persler tarafından ele geçirilmiştir.


Fırat nehri olgun, sessiz, telaşsız ve her zaman çamurlu bir şekilde şehrin surlarının gölgesinde akmaya devam etti, ama bundan böyle Pers hükümdarı Büyük Kiros için.

Yorumlar


Bana Bir Mesaj Gönder, Düşüncelerini Bana Bildir

© 2025 Mühendisin Not Defteri. Wix tarafından güçlendirildi ve güvenli hale getirildi.

bottom of page